o fazla iyiydi..
enayi dense yeriydi..
değeri bilinmedi..
kırıldı gitti..
ZRRRNNN..
07:30..
Alarmı kapat?
Ertele?..
ertele..
ertele..

Kaçıyorum.
Ciddiyetten,
ciddiye binen, büyüyen tüm işlerden,
ilişkilerden,
olaylardan..
mazeret bulamıyorum..
Bahane üretiyorum..
bayağı da yaratıcıyım..
zamanla gelişiyor insan..
bir de işe yarar şeylere gelişse..

Erteliyorum kaçmak için,
yapmamak için,
başka şeyler yapmak,
olması gerekeni,
zorunlu olanı yapmamak için..

Başta her şey keyifli,
şevkle sarılıyorum,
zevkle yapıyorum.
Sonra o büyüyor.
Büyüklüğünün altında eziliyorum.
Ezilmeden yarım bırakmak,
arkama bakmamak,
arkamdan bağırıp beni çağıranları duymamak,
duymazdan gelmek,
yeni küçük ve keşfetmediğim şeyleri yapmak istiyorum…
Yapıyorum da…
Ama bir yere varamıyorum.
Hedefim,
varmak istediğim yerim,
varacağım plan yok..
yapmak da istemiyorum.
Geleceğe bakmıyorum.
Geçmişi de görmek istemiyorum.
Günü, hatta anı yaşamak,
o an ne istiyorsam,
içimden ne geliyorsa,
BEN neyi gerekli görüyorsam onu yapmak istiyorum.

Yaptığım nerdeyse hiçbir şeyi sonuçlandırmıyorum.
Başka şeylere atlıyorum, geçiyorum.
Yaptığım şeyi sonuçlandırmak bana öyle zevk vermiyor.
Küçük şeylerse evet,
büyük şeylerse hayır.
Çünkü ben sonuçtan çok,
yapma sürecinden hoşlanıyorum.
Yapma süresi uzadıkça,
iş büyüdükçe,
daha profesyonel,
uzmanca bir hal alıp sonuca yaklaştıkça,
haz etmiyorum.

Sorumluluk almıyorum.
Almak da istemiyorum.
Çocukluk bu!!
Herkes de olgun olduğumu söylüyor..
Anlamıyorum!..
Ciddi,
iş insanı,
planlı programlı birine dönüşmek istemiyorum.
Evet!
Mızıkçılık yapıyorum.
Hayata “Ama böyle olmaz mı? Niye olmuyor? Niye olmasın ki?” diyorum...
Hayata yerleşmek lazım..
hayatta kalmak için.
Para diye bir şey var.
Kendisinden bihaberim.
Haberdar olasım yok.
Ama hayat=para diyorlar.

Algılayamıyorum.
Bu durumda iş lazım.
Çalışmak lazım.
Her gün düzenli işe gitmek,
aynı şeyleri yapmak,
planlı programlı olup büyük projeleri kotarmak,
herkesten iyi olmak,
rekabet ortamında milletle yarışmak gerekiyor.
Ben rekabeti sevmiyorum!!
Hırsım yok,
amacım yok,
haritada X koyduğum bir yer yok,
başkalarının ayağını kaydırasım,
millete yalakalık yapasım,
yalancıktan sırıtasım hiç yok.
Ama para lazım diyorlar.

Çoğu insandan şanslıyım.
Ekmek elden, su gölden büyüdüm.
Hiç devlet okuluna gitmedim,
para sıkıntısı çekmedim.
El üstünde tutuldum.
Tüm ihtiyaçlarım karşılandığından,
hiçbir şey istemedim.
Yanıp tutuştuğum bir şey olmadı.
“Ah şu bebek benim olsa” demedim.
Benim olduğunda sevinçten havalara uçmadım.

Korundum kollandım.
Mahalle arkadaşlarım olmadı.
Ağaçtan düşüp dizimi yaralamadım.
Lego oynadım.
Bakıcım vardı.
Annem de babam da benim için çalışıyordu.
Eve geldiğimde bana kek yapmış bir anne yoktu.
Bunda suçlayacak kimse yok.
Ama durum buydu.
Sessizdim.
Yaramazlığın “Y”si yoktu.
Begüm hırkanı giy.
Begüm yemek ye.
Begüm uyu.
Begüm şunu yap.
5 yaşında da bunları duyuyordum,
şimdi de değişen bir şey yok.
Bana sorumluluk verilmedi.
Verilenleri de hallettim
ya da başımdan savmayı bildim.
Zor değildi.
Sonra “büyüdün” dendi.
“sorumsuzsun” dendi.
Doğruydu..
ama böyle bir alışkanlığım yoktu.
Bir anda yaratamazdım.
Kaldı ki çabam yoktu.
Çabalamak için amaç gerek.

Amacım yok.
“Ünlü bir modacı olayım
-olmalıyım
-olacağım!” hayalim-hedefim yok.
Yoluna baş koyduğun bir hedef yoksa,
nasıl o yolda şevkle çaba sarf edebilir ki insan?

O zaman, hedef koymak lazım.
Bunca senedir beni “gerçekten” mutlu edecek,
heyecanlandıran bir hedef bulamadım.
Bulabileceğimden de emin değilim.
Müzik yapmak
-şarkı söylemek istiyorum,
fotoğraf çekmek istiyorum,
bir şeyler tasarlamak,
ama tasarlarken sadece kıyafet alanına tıkılmamak istiyorum.
Abuk sabuk şeyler yapmak-üretmek istiyorum..
Ama bunların hiç birinde uzmanlaşabilecek azmi,
hırsı,
yeteneği,
adanmışlığı kendimde göremiyorum.
HEPSİNİ yapmak istiyorum.
Farklı zamanlarda,
hangi anda içimden hangisi geliyorsa onu yapmak istiyorum.
Durağanca uzmanlaşamam bunlarda..

Hayatta kalma mevzuna dönersek…
Para kazanmak demiştik
-demişlerdi.
O zaman bunların birinde
/veya başka bir şeyde uzmanlaşmak,
EN İYİ olmak lazım..
bana bu hiç de olası gelmiyor.
Ayaklarım toprağa saplı değil.
Gerçekleri sevmiyorum,
hatta bilmiyorum.
Ama gördüğüm kadarı yetip de artıyor bana..
kaçıyorum.
Kendi dünyamda,
“aklım bir karış havada” uçuyorum.
Kendi diyarıma gidiyorum.
3 maymun oluyorum…

Nolucam ben?!
Bilmiyorum..
ama herkes bunu soruyor..
sormalarından sıkıldım!
“Bilmiyorum” diyorum,
doğruyu söylüyorum..
kimse inanamıyor.
İnananlar kınıyor,
nutuk çekiyor.
Dediklerini ezbere biliyorum.
Hiç yeni bir şey söyleyen yok.
Basma kalıp aynı cümleler.

“bu” hayata göre söyledikleri doğru.
Ama ben o yolu uygulayamam.
Çünkü o yol bana uygun değil..
sıradan bi git-gel olamam.
kendimi biliyorum.
Ama bu kendimle napıcam..
naapmalıyım..
işte onu bilmiyorum.
Biri gelsin bana haddimi “bildirsin”.
Beyaz, bembeyaz…
Kar gibi, pamuk gibi
Pudra şekeri,
Beyaz peynir gibi beyaz.

Kumsal fırın, güneş kremi tereyağı,
Tüyler yolunmuş,
Bedenler pekin ördeği.
Kızarıyorlar mal gibi.

Zaten sıcak, olmuş cehennem.
Nem de var, bunaltıcı cidden
Ne anlamı var kavrulmanın,
3. derece yanık olmanın?..

Kırışıp erken yaşlanacaksın,
Yetmedi cilt kanseri olacaksın.
Boşver, bırak bu işleri
“Bak ben tatile gittim!” diye gezinmeyi…

Kal işte beyaz, bembeyaz…
Kar gibi, pamuk gibi
Pudra şekeri,
Beyaz peynir gibi beyaz.

Öyle kal…

(2006 Ağustos -Bodrum)
Alerjiden bıktım
Ve burnumu silmekten.
Çöp kutusu doldu yine,
Kullanılmış peçetelerden.

Duvarlar doydu artık,
Hapşırığımın sesine.
Peçeteler tükenecek,
Artık bu sona ermezse !

(2006 Temmuz)

About